Davalının Elatmanın Önlenmesi İstemli Davasında İcranın Geri Bırakılmasını Talep Etmekte Hukuki Yararının Bulunmadığı Hakkında

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
Gaziantep 1 HD Hukuk Dairesi
Esas: 2017 / 73
Karar: 2017 / 76
Karar Tarihi: 02.02.2017

ELATMANIN ÖNLENMESİ İSTEMİ – DAVALININ İCRANIN GERİ BIRAKILMASINI TALEP ETMEKTE HUKUKİ YARARININ BULUNMADIĞI – DAVA ŞARTININ OLUŞMADIĞI – TALEBİN USULDEN REDDİ GEREĞİ

(6100 S. K. m. 352, 353) (4721 S. K. m. 688)

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ilk derece mahkemesince verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükme karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmakla ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 352. maddesinde düzenlenen ön inceleme konularında her hangi bir eksikliğin bulunmadığı, İstinafın kabule şayanlık şartlarının gerçekleştiği kanaatine varılmakla dosya incelendi;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacılar vekili dava ve ıslah dilekçesinde özetle; davalının müvekkillerinin kayden paydaş oldukları Adana ili Ceyhan ilçesi Çevretepe köyü 690 parsel sayılı tarla niteliğindeki taşınmaza üstün bir hakka dayanmadan el attığını, 30 yıldan bu yana tasarrufta bulunduğunu ve iade etmediğini ileri sürerek, adı geçenin dava konusu taşınmaza yönelik el atmasının önlenmesine, dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık döneme ilişkin olmak üzere toplam 71.338,81-TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.

Davalı vekili; davacılar ile dava dışı Zamir Çiftçi’nin bir çok taşınmazda müşterek malik olduklarını, Zamir ile davacıların kendi aralarında rızai taksim yaparak hisseli taşınmazların kullanımı konusunda anlaşma yaptıklarını, davaya konu taşınmazın kullanımını Zamir’e bıraktıklarını, zilyetliğide devir ettiklerini, Zamir’in de yapılan anlaşma gereği zilyetliği kendisine bırakılan davaya konu taşınmazı davalı müvekkiline kiraya verdiğini, davalının bu kira sözleşmesine dayanarak taşınmazda tasarruf ettiğini, ecrimisil talebi yönünden intifadan men koşulunun gerçekleşmediğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

İlk derece mahkemesince “davacıların dava konusu taşınmazda paydaş oldukları, davalının ise kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı halde taşınmaza tasarruf ettiği” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilince cevap dilekçesinde ileri sürülen savunmalar tekrarlandıktan sonra “kabule göre ecrimisil talebi yönünden ıslah edilen miktara ıslah tarihinden itibaren faiz uygulanması gerekli iken dava tarihinden faiz uygulanmasının yasaya aykırı olduğu, davalının davanın karara bağlanmasından sonra pay satın almak suretiyle taşınmazda paydaş durumuna geldiğini, bu durum karşısında davanın, paydaşın paydaş aleyhine açmış olduğu elatmanın önlenmesi davasına dönüştüğü gözetilerek taraflar arasındaki çekişmenin, TMK’nun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulması gerektiği” gerekçesi ile istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Dava, “el atmanın önlenmesi ve ecrimisile hükmedilmesi” talebine ilişkindir.

Dosyada ki bilgi ve belgelerden davacıların davaya konu taşınmazda kayden paydaş oldukları, davalın kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, ancak karardan sonra 30.12.2016 tarih ve 20041 yevmiye nolu satış işlemi ile taşınmazdan pay satın almak suretiyle paydaş durumuna geldiği anlaşılmıştır.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre bu durumda dava, paydaşın paydaş aleyhine açmış olduğu el atmanın önlenmesi davasına dönüştüğünden taraflar arasındaki çekişmenin, TMK’nun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümleri uygulanmak suretiyle çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Ne varki karardan sonra ortaya çıkan bu hususla ilgili olarak mahkemece bir değerlendirme yapılamamıştır.

Bu nedenle; değişen bu niteliğine göre davanın esasına etki eden delillerin yeterince toplandığından ve değerlendirildiğinden bahsedilemez. Bu durum karşısında; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi 6. bendinin uygulanma koşullarının oluştuğunun kabulü gerekir.

O halde mahkemece; yukarıda açıklanan ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmayarak, davacı vekilinin davalının edindiği hisse yönünden ön alım davası açtıkları yönündeki iddiası da göz önünde bulundurulmak sureti ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.

Bu durumda kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine, davalı vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

Davalının icranın geri bırakılması talebine gelince: müdahalenin menine ilişkin ihtilafın taşınmazın aynından kaynaklandığı yönünde tereddüt yoktur. HMK.’nun 350/2 ve 367/2 maddeleri gereğince kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da belirtildiği üzere taşınmazın aynına ilişkin ihtilafın çözümlenmesi ile ecrimisil alacağına hükmedilmesi birbiriyle bağlantılı olup, dava nedenleri bölünerek değerlendirme yapılamaz. Bu halde, ecrimisil alacağına ilişkin hükmün de kesinleşmeden takibe konulamayacağının kabulü gerekir.

Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2015 tarih ve 2013/8-2200 Esas, 2015/1223 Karar sayılı kararında da belirtildiği gibi, kesinleşmeden icraya konulamayacak bir ilâm, kesinleşmeden icraya konulursa, borçlu buna karşı icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilir. Bu şikayet üzerine, icra mahkemesi, ilamlı takibin iptaline karar verir. İlamın kesinleşmeden icraya konulduğuna ilişkin şikayet, kamu düzenine ilişkin olduğundan, süreye tabi değildir, süresiz şikayet yoluna başvurulabilir. Bu durumda davalının süresiz şikayet yolu ile ilamlı takibin iptalini temin etme hakkı mevcut iken icranın geri bırakılmasını talep etmesinde hukuki yarar yaktır.

Bilindiği üzere dava, bir başkası tarafından sübjektif hakkı ihlal edilen veya tehlikeye sokulan veya kendisinden haksız bir talepte bulunulan kimsenin, mahkemeden hukuki koruma istemesidir.

Davacının (somut olayda davalının) dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu, hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak da adlandırılmaktadır. Yani, davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korumaya değer bir yararı olmalıdır.

Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurum olup, amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır.

Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).

Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.

Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.

Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.

6100 sayılı HMK’nın 114/h davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunmasını dava şartı olarak kabul etmiştir. 115. maddede ise “Mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bu durumda davalının, icranın geri bırakılmasını talep etmekte hukuki yararının bulunmadığı, bu şekilde dava şartının oluşmadığı kanaatine varılmakla talebin usulden reddine karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

A) 1-Davalının, icranın geri bırakılması talebinin usulden reddine,

2- 2004 sayılı İİK. 36/4 maddesi uyarınca icra veznesine yatırdığı teminatın davalıya iadesine,

B) 1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a maddesi 6. bendi hükmü uyarınca davalı vekilinin istinaf kanun yoluna başvuru talebinin KABULÜNE,

2- İlk Derece Mahkemesi’nin KARARININ KALDIRILMASINA,

3- Davanın yeniden görülmesi için dosyanın KARARI VEREN MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİNE,

4- İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

5- Peşin istinaf karar ve ilam harcının istek halinde istinaf kanun yoluna başvurana iadesine,

6- İstinaf yoluna başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,

Dair, dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353. maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi. 02.02.2017